14 Ekim 2012 Pazar

Başlangıç 6. Kısım -Dila-


Tüm cumartesi gününü soba kurmakla geçiren Mahir, Pazar gününü kendine ayırmak istiyordu. Gündüz epey yorulmuştu soba kurarken. Ama akşam, sobanın üzerinde demlediği çay bütün yorgunluğunu almıştı. Eski yeşil koltuğunda kitap okurken, uyuya kalmıştı. Gece yarısı uyanıp uyku sersemi yatağına geçti. Sabah uyandığında saat 09.00 olmuştu. Hafta içi erken kalkmaya alışan Mahir, hafta sonlarında da çok fazla uyuyamıyordu. Yatağından kalktı pencereye yürüdü. Güneşliği çekti. Camı açtı. Şehrin o soğuk havasını çekti içine. Nedense çok keyifli uyanmıştı. Kendini bu gün çok mutlu hissediyordu. Banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa yöneldi. Ocağa suyu koyduktan sonra aklına yine Ali geldi. Hastaneye gittikleri o gece Dila Hanım’ın nazik davetini geri çeviren Mahir, belki de onları kahvaltıya davet edebilirdi. Hem bu sayede ufaklığı görme imkanı da olabilirdi. Hemen üst kata çıktı. Zili çaldı. Düşünmeden hareket etmişti Mahir. “ya uyuyorlarsa” diye düşündü bir an. Dila Hanım kapıyı açtı.
 Şanslıydı, komşusu yeni uyanmıştı. Dila Hanım şaşırdı Mahir’i karşısında görünce. Şaşkınlıkla sordu.
-Hayırdır Mahir Bey?
Mahirde aceleyle lafa girdi.
-Günaydın. Geçen geceki kahve davetinizi sat geç olduğunda geri çevirmiştim. Bunu şimdi telafi etmek istiyorum. Acaba bu güzel Pazar gününde, ufaklıkla beraber bana kahvaltıda eşlik eder misiniz? Diye sordu.
Dila hanım bu nazik davet karşısında önce şaşırdı, sonra da zor zamanında kendisine yardım eden bu adama bir teşekkür etmek amacıyla davetini geri çevirmedi ve:
-Tabi memnuniyetle. Diyerek daveti kabul etti.
-O halde sizi yarım saat sonra kahvaltıya bekliyorum dedi ve merdivenlerden kendi dairesine indi.
Hemen mutfağa koştu. Çay suyu kaynayalı çok olmuştu. Hemen demledi çayı. Patatesleri bir bir soydu. Kızgın yağın içine attı. Yumurtalar haşlanırken ekmekleri dilimledi. Dolaptan reçeli, peyniri, zeytini ve diğer tüm kahvaltılıkları çıkardı. Ekmeğe sürmek için tereyağını da unutmadı. “Biraz da bal olacaktı kavanozda” dedi kendi kendine. Hemen kaseye koyduktan sonra aklına geldi. Tereyağı kızarmış ekmeğe sürülmeden olmazdı. Hem ufaklığında hoşuna gider. Diye düşündü. Biraz daha ekmek dilimledi. Ekmekleri akşamdan köz halinde kalan sobanın üzerindeki demirden tel ızgaraya bir güzel dizdi. Sobayı alevlendirmek ve ekmeklerin kızarmasını kolaylaştırmak için sobaya birkaç tahta barçası attı. Bu sayede evde ısınırdı biraz. Hem hastalıktan yeni çıkan çocukta üşümemiş olurdu. Aceleyle mutfağa koştu. Patatesler yanmadan yetişti. Hemen tabağa aldıktan sonra yumurtaları aldı ocaktan.
Soğuk suya tuttuktan sonra kabuklarını soydu bir güzel. İçeriden de mis gibi kızarmış ekmek kokusu geliyordu. İçeri gidip yanmadan ters çevirdi ekmekleri. Kapısı çaldı. Heyecanla kapıya yöneldi. Dila Hanım ve Ali gelmişti. Birden içini bir sevgi kapladı. Uzun zamandır hissetmediği ve hasret olduğu bir duyguydu bu. Dila Hanım’a hoş geldin dedikten sonra, büyük bir içtenlikle öptü Ali’yi. Ona da “hoş geldin küçük adam” dedi ve kapıdaki sıcak karşılamanın ardından içeri buyur etti onları.
Dila Hanım içeriden gelen kokuların bir erkeğin eseri olduğuna inanmakta güçlük çekse de, yalnız yaşadığından haberdar olduğu komşusun, bu kahvaltı sofrasını kendisinin hazırladığından emindi. Mahir hemen salondaki masaya buyur etti onları. Çünkü sofrayı oraya hazırlamıştı. Sobanın başındaki kahvaltı başka bir güzel olur diye düşünmüştü belli ki. Ekmekleri yakmadan sobanın üstünden aldıktan sonra, sıcak sıcak masaya koydu. Mutfaktan getirdiği çaydanlığı sobanın üzerine yerleştirdi. Dolapta biraz meyve suyu olacaktı. Küçük Bey’e meyve suyu verdi. Sobanın üzerinde daha da lezzetlenen çayın demliğinden akan o kahverengi sıvı, adeta mutluluğun rengiydi. Sabahın bu saatinde sobanın başında yapılan kahvaltı ve bardaklardan çıkan o buhar, ancak bir aile mutluluğunun resmi olabilirdi. Yıllardır ilk defa böyle iştahla kahvaltı yapıyordu Mahir. Yıllar sonra ilk defa çocuk sesi yankılanıyordu evde ve yıllar sonra ilk defa çayın tadı bu kadar güzeldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder