Ali artık okul çağına gelmişti.
O’da akranları gibi okula gitmeliydi. Dila, Ali’yi mahalledeki “Mehmet Akif
Ersoy İlköğretim Okuluna” Kayıt ettirmişti. İlk günlerde zorlansa da zamanla
alıştı Ali okula. Bir süre annesi getirip götürdü O’nu. Daha sonra kendi gidip
gelmeye başladı. Akıllı çocuktu vesselam.
Necdet tersanede kaza geçirip
hayata gözlerini yumduğunda Ali henüz üç yaşındaydı. Babasını hiç
hatırlamıyordu çocuk. Birkaç resim dışında O’na ait hiçbir iz yoktu. Annesi ile
düğünde çekilen resimleri ve kendisi doğduğunda hastanede çekilen birkaç resim
ile babasına olan özlemini dindirmeye çalışıyordu. Dila her ne kadar babasının
yokluğunu hissettirmemeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu. Necdet’in
ardından ufacık bir çocukla kalakalmıştı Dila. Ona bakması gerektiğini biliyordu.
Hiçbir geliri olmayan genç kadın önce iş buldu kendine. Daha sonra kirası daha
düşük olan, daha küçük bir eve taşındı. Beş katlı bir apartmanın, dördüncü
katında 2 odalı ufak bir daireydi. Önceki evine göre neredeyse yarı yarıya
ucuzdu.
Yavaş yavaş bu yeni yaşantısına
alışıyordu Dila. Ufak ufak komşuluk faaliyetlerine de başlamıştı. Yan dairedeki
Sabiha Teyze iyi bir kadındı. Aliyi de çok seviyordu. Gündüzleri o bırakıyordu
Aliye. Akşam iş çıkışı alıyordu Dila. Hem bu sayede aklıda oğlunda kalmamış
oluyordu.
Uzun zamandır rastladığında selam
verdiği bir komşusu vardı. İlginçti ki hiç konuşmazlardı. Sadece samimi bir
gülümseme ile geçip giderlerdi. Sadece adının Mahir olduğunu ve yalnız
yaşadığını biliyordu o kadar.
Çoğu kez, hatta her seferinde konuşmaz,
sadece hafif bir baş selamı ile geçer giderdi yanından. Haftanın altı günü
çalışan kadın, genelde yorgun ve oğlunu özlemiş olduğundan iş çıkışı oyalanmazdı
dışarıda. Ufaklıkta zaten tüm günü annesinden ayrı geçiriyordu.
Bir cumartesi günü işten çıkmış
evin yolunu tutmuştu Dila. Yolda yürürken gözüne mahallede yeni açılmış bir
dükkan takıldı. Kapısında ve camlarında parıltılı süsler vardı. Biraz
yaklaştığında burasının bir oyuncakçı dükkanı olduğunu anladı. O anda aklına
biricik oğlu Ali geldi. Ufaklığa hediye almayalı hayli zaman olmuştu. Hemen
girdi içeri. Onlarca arabalar, askerler, ayıcıklar, motorlar, uçaklar yan yana
dizilmişti. Çok parası olmayan genç kadın, oğlunun seveceği ama çokta basit
olmayan bir şey arıyordu. Gözüne çok güzel bir gemi ilişti birden. Hem de pilli
ve yüzebilen türdendi. Fiyatı da çok değildi. Güzel bir hediye paketi
yaptırdıktan sonra hızla evin yolunu tuttu. Belki de oğluna aldığı en güzel
oyuncaktı bu. Merdivenleri hızla çıkıp Sabiha Teyzenin kapısını çaldı. Yaşlı
kadın kapıyı açtı. Sıcak bir karşılamanın ardından Ali’nin uyuduğunu, isterse
kendisinin de içeri geçip Ali uyanana kadar bekleyebileceğini söyledi. Çünkü
ufaklık bu gün çok oynayıp fazla yorulmuştu. Dila bu nazik daveti geri
çevirerek eve geçmek istediğini söyledi. Hem bu sayede sobayı yakacak, sabahtan
beri şehrin tüm soğuğuna ev sahibi olan dairesini biraz olsun ısıtacak, oğlu da
sıcak eve gelmiş olacak üşümeyecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder