18 Ekim 2012 Perşembe

Başlangıç 8. Kısım -Ali-

Ali artık okul çağına gelmişti. O’da akranları gibi okula gitmeliydi. Dila, Ali’yi mahalledeki “Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okuluna” Kayıt ettirmişti. İlk günlerde zorlansa da zamanla alıştı Ali okula. Bir süre annesi getirip götürdü O’nu. Daha sonra kendi gidip gelmeye başladı. Akıllı çocuktu vesselam.
Necdet tersanede kaza geçirip hayata gözlerini yumduğunda Ali henüz üç yaşındaydı. Babasını hiç hatırlamıyordu çocuk. Birkaç resim dışında O’na ait hiçbir iz yoktu. Annesi ile düğünde çekilen resimleri ve kendisi doğduğunda hastanede çekilen birkaç resim ile babasına olan özlemini dindirmeye çalışıyordu. Dila her ne kadar babasının yokluğunu hissettirmemeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu. Necdet’in ardından ufacık bir çocukla kalakalmıştı Dila. Ona bakması gerektiğini biliyordu. Hiçbir geliri olmayan genç kadın önce iş buldu kendine. Daha sonra kirası daha düşük olan, daha küçük bir eve taşındı. Beş katlı bir apartmanın, dördüncü katında 2 odalı ufak bir daireydi. Önceki evine göre neredeyse yarı yarıya ucuzdu.
Yavaş yavaş bu yeni yaşantısına alışıyordu Dila. Ufak ufak komşuluk faaliyetlerine de başlamıştı. Yan dairedeki Sabiha Teyze iyi bir kadındı. Aliyi de çok seviyordu. Gündüzleri o bırakıyordu Aliye. Akşam iş çıkışı alıyordu Dila. Hem bu sayede aklıda oğlunda kalmamış oluyordu.
Uzun zamandır rastladığında selam verdiği bir komşusu vardı. İlginçti ki hiç konuşmazlardı. Sadece samimi bir gülümseme ile geçip giderlerdi. Sadece adının Mahir olduğunu ve yalnız yaşadığını biliyordu o kadar.
Çoğu kez, hatta her seferinde konuşmaz, sadece hafif bir baş selamı ile geçer giderdi yanından. Haftanın altı günü çalışan kadın, genelde yorgun ve oğlunu özlemiş olduğundan iş çıkışı oyalanmazdı dışarıda. Ufaklıkta zaten tüm günü annesinden ayrı geçiriyordu.
Bir cumartesi günü işten çıkmış evin yolunu tutmuştu Dila. Yolda yürürken gözüne mahallede yeni açılmış bir dükkan takıldı. Kapısında ve camlarında parıltılı süsler vardı. Biraz yaklaştığında burasının bir oyuncakçı dükkanı olduğunu anladı. O anda aklına biricik oğlu Ali geldi. Ufaklığa hediye almayalı hayli zaman olmuştu. Hemen girdi içeri. Onlarca arabalar, askerler, ayıcıklar, motorlar, uçaklar yan yana dizilmişti. Çok parası olmayan genç kadın, oğlunun seveceği ama çokta basit olmayan bir şey arıyordu. Gözüne çok güzel bir gemi ilişti birden. Hem de pilli ve yüzebilen türdendi. Fiyatı da çok değildi. Güzel bir hediye paketi yaptırdıktan sonra hızla evin yolunu tuttu. Belki de oğluna aldığı en güzel oyuncaktı bu. Merdivenleri hızla çıkıp Sabiha Teyzenin kapısını çaldı. Yaşlı kadın kapıyı açtı. Sıcak bir karşılamanın ardından Ali’nin uyuduğunu, isterse kendisinin de içeri geçip Ali uyanana kadar bekleyebileceğini söyledi. Çünkü ufaklık bu gün çok oynayıp fazla yorulmuştu. Dila bu nazik daveti geri çevirerek eve geçmek istediğini söyledi. Hem bu sayede sobayı yakacak, sabahtan beri şehrin tüm soğuğuna ev sahibi olan dairesini biraz olsun ısıtacak, oğlu da sıcak eve gelmiş olacak üşümeyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder