Soğuk batırmıştı iyice. Kış gelmiş
sobalar yanmaya başlamıştı. Zengin olanlar kömür derdine düşmüyordu,
apartmanlarında kalorifer vardı. Mahir zengin olmayanlardandı. O da her kış
olduğu gibi bu kışta kuracaktı sobasını. Kömür almaya parası zor yetmişti.
İyiden iyiye zam gelmişti her şeye. Geçen kış iki ton aldığı parayla bu sene
ancak bir buçuk ton alabilmişti. Oda 15 güne gelecekti. Sıraya koymuş kömürcü
onu. Şanssız adam ısınmaya bile geç başlayacaktı diğer insanlardan. Geçen
kıştan kalan birkaç parça odun ve kömürle idare edecekti mecburen ama en fazla
bir hafta. Hasta olmasa iyiydi.
Sobasını henüz kurmamıştı. Hafta
sonunu bekliyordu. Hem bu sayede yakıttan da kar edebilirdi. Her sene olduğu
gibi bu senede sobayı nereye kuracağını düşündü. Kapının hemen girişinde
bacanın tam altına mı kurmalıydı, yoksa yıllardır sadece haber saatinde açılan
televizyonun karşısındaki eski koltuğun olduğu yere mi? Kapının yanına kursa az
boru kullanacaktı ama ısınmak zor olacaktı. Diğer tarafa kursa, bu seferde çok
boru gidecek masraf olacaktı. Ama sonunda karar verdi. Eski koltuğu oradan
kaldıracak yerine sobayı kuracaktı. Ama önce elindeki borulara bakmalı yetip
yetmediğini kontrol etmeliydi. Deposundan geçen seneden çuvala koyduğu, içi
kurum dolmuş kahverengi boruları çıkarttı. Her birini elindeki maşayla
kenarlarına vurarak temizledi. Temizlerken içinden simsiyah toz ve geçen yılın
hatıraları çıkıyordu. Bir kışı da Nermin ve Melek’in den ayrı geçirmişti. Bir
kışta ondan bir şeyler götürmüş gitmişti çünkü.
Boruları temizledikten sonra
sağlam olanları ayırdı. Elinde topu topu dört boru kalmıştı. Biri dirsek,
diğerleri ara borulardı. Bir tane dirsek ve iki ara boruya daha ihtiyacı vardı.
Boruları aldıktan sonra soba kurma faslına geçmeliydi. Anlaşılan bu cumartesi
bütün gün soba işiyle uğraşacaktı. İlk önce eski yeşil koltuğu yerinden aldı.
Onu uygun bir yere koyduktan sonra sobayı koltuğun yerine koydu, duvara ve
bacaya göre ayarladıktan sonra ilk boruyu sobanın baca deliğine yerleştirdi.
İkinci boruyu da taktıktan sonra sıra dirseği takmaya gelmişti. Bir çırpıda
mutfaktan sandalyeyi aldı. Sobanın yanına yerleştirdi. Eline dirseği aldı,
sandalyeye çıktı dirseği borunun ek yerine sıkıca monte ettikten sonra diğer
boruları da bir bir sıraladı. Yukarıda önceki senelerden kalan, tavana çakılmış
çivilere tel bağlayıp, o tellerle boruların havada daha emniyetli durmasını
sağladı. Köşede son bir dirsek yeri daha kalmıştı. Onu da taktı mı işi
bitecekti Mahirin. Bir kışı da bu vesileyle karşılamış olacaktı. Yine yalnız,
yine hüzünlü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder